vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeff0608000000003502000001000a00

how to buy naltrexone

buy naltrexone

minoxidil

minoxidil

usa buy abortion pill

where to buy abortion pill in usa website

mixing lexapro and weed

mixing xanax and weed

ciloxan dosering

ciloxan vs tobrex ciloxan notice ciloxan pediatric dosing
Masumiyet Masumiyet (Innocence, 1997) Türk sinemasında bir kesiktir; sinemanın bugününden geçmişine keser; izleyici beklentilerini keser atar; karakterlerinin yaşamlarını ve aşklarını kesip geçer ve kanatır. Film, incelikle anlatılan bir karşılıksız aşkın, muğlak bir şimdiki zamanın dilsiz doğasını ortaya çıkaran takıntılı bir geçmişin öyküsüdür. Geçmiş, bugünde yerleşiktir; bugünse geçmişini yalnızca karakterlerinin yaşamlarında değil, yönetmenin klasik Türk melodramlarını kendine mal edişinde ve kendini yansıtan sinemasında da arar. Masumiyet, Zeki Demirkubuz’un ikinci filmi, bu filmin izleniş biçimini dönüşüme uğratan son filmi Kader’in (2006) de başlangıç noktasıdır. Masumiyet, yalnızca olağanüstü oyuncuları ve 1960’lara özgü melodramları çağrıştıran ustalıklı anlatısı nedeniyle değil, aynı zamanda melodram ve izleyicilik geleneğini filmin dünyasının içinde ve dışında yeniden düşünmeye ve yerinden etmeye kalkıştığı için de bir dönüm noktasıdır. Masumiyet, karakterlerini ve izleyicisini klasik melodramların yapısını özetleyen, kaderi önceden belirlenmiş bir yaşamın içine yerleştirmek yerine, onları eksik ve tedirgin bırakır. Film, Yusuf’un (Güven Kıraç) hapishaneden çıkacağı gün başlar. Hapishane müdürü, Yusuf’un “gidecek bir yeri olmadığını” anlatan mektubunu okumaktadır. Mektubun okunuşu ve Yusuf’un ricasının akla uygun olup olmadığı konusundaki kafa karışıklığı, kapının tekrar tekrar açılıp kapanmasıyla kesintiye uğrar. Kapanmayan kapılar öğesi, yönetmenin sonraki filmlerinde de değişken işlevlerle kullanmaya devam edeceği bir araçtır. Bu filmde kapanmayan kapılar, çerçevelenmiş farklı gerçeklikleri görünür kılar; dış ve iç mekanlar arasında, dış dünyanın tekinsiz ortamıyla huzurunu çoktan yitirmiş karakterleri ayıran mevcut sınırlardaki çatlaktır. Yusuf, Bekir (Haluk Bilginer) ve Uğur’la (Derya Alabora) tanışacağı otelde yeni yaşamına ilk adımını atarken, onun gibi “gidecek yeri olmayan”, ucuz otellerin lobilerinde oturup televizyonda eski Türk melodramlarını izleyen insanların dünyasıyla tanışırız. Lobiler mekan olmayan mekanların, hiç bir yere ait olmamanın avluları gibidirler. Fondaki eski filmler zamansız ve dairesel bir bugünü yaşamakta olan bu insanlara kurmaca bir geçmiş hazırlar. Uğur, yirmi yıl boyunca sürekli hapse giren sevgilisinin her gittiği yere gidip onu takip eder, Bekir Uğur’u takip eder ve kaderlerindeki bu sonsuz döngü düzeni içinde Yusuf yavaşça kendi yerini bulur. Masumiyet’in önemi inandırıcılığındadır. Ulusal ve uluslararası alanda sınırlı sayıda izleyiciye ulaşmış olmakla birlikte eleştirmenler tarafından çokça övülmüş olan film, zamana direniyor ve Kader’le daha da zenginleşen bir uğrak yeri oluyor. Bu yeri, ―aşkın, aidiyetin, ızdırabın ve yaşamın önceden belirlenmiş akışını paramparça eden imkansız bir arzunun yerini― tekrar tekrar ziyaret ediyoruz. Masumiyet, gerçekliğin çatlakları arasından, bizi sadece aşkta bulunabilecek bir hakikatin arayışına çağırıyor. Övgü Gökçe. Mental Minefields: The Dark Tales of Zeki Demirkubuz. Der. Zeynep Dadak, Enis Köstepen. New York: Altyazı, ArteEast, Moon and Stars Project. 2007. İngilizce’den çevrilmiştir.