vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeff250800000000a901000001000e00

abortion pill online

buy abortion pill iydk.com

buy naltrexone from trusted pharmacy

buy naltrexone

pantoprazol

pantoprazol pantoprazoteva.website pantoprazol uden recept

Zeki Demirkubuz Sineması: Karanlık Üstüne Öyküler 1 ve 2

Türk Sineması'na da ayrı bir yer ayıran festivalde bu yıl Zeki Demirkubuz'a ayrılan Aşk, Acı ve Merhamet Öyküleri 1994-2001 başlıklı bölüm festivalin doruk noktasıydı. Zeki Demirkubuz'un C Blok, Masumiyet, Üçüncü Sayfa, İtiraf ve Yazgı filmlerini üç gün boyunca izledikten sonra Zeki Demirkubuz'la filmler üzerine söyleşi yapma olanağı bulduk. Türk Sineması'nın farklı bir sinema dili oluşturmuş ender yönetmenlerinden biri olan Demirkubuz, izleyicilerin filmleri üzerine sorduğu soruları içtenlikle ve açıklıkla yanıtladı. Demirkubuz'un yeni çektiği Karanlık Üstüne Öyküler kapsamındaki Yazgı ve İtiraf İzmir'de ilk kez gösterildi. Yazgı ve İtiraf felsefi derinlikleriyle dikkati çeken hesaplaşma filmleri. Demirkubuz bu filmlerde kendi derinlikli kişisel dünyasını yansıtırken seyircinin iç dünyasına da bir ayna tutuyor. Masumiyetini yitirmiş, ilgisiz ve duyarsız dünyamızda Zeki Demirkubuz, düşüncelerini sinema diline dönüştürebilen, filmleri çağımız insanının yüzüne bir tokat gibi çarpan, kişisel bir sinema yaparken günümüzün sorunlarını da düşünsel boyutta irdeleyen farklı bir yönetmen.Yerelden evrensele, evrenselden yerele ulaşabiliyor. Yazgı'da Albert Camus'nün kayıtsız kişisi Meursault'yu Musa'ya dönüştürürken, bu karakterin evrensel niteliğini kaybettirmez. O hangi coğrafyada olursa olsun, adı Meursault veya Musa olsun aynı kişidir. Demirkubuz adapte etmez, yeniden yazar. O, İstanbul'un kenar mahallelerinde bir insanlık tragedyası yaratır ama bu ciddi anlamda bir trajedi de değildir, aynı zamanda bir anlamda komiktir. Saçmanın komikliğidir söz konusu olan. Demirkubuz'un mizahı görünürde değil, çok derinlerdedir. Bu durumu bu kadar ciddiye almamızın komikliğini, Musa'nın kayıtsızlığının altını çizerek gösterir bize. Filmin afişinde görünen fotoğraf karesi, bu zavallı hayatımızın komikliğini anımsatır. Bu anlamda ne kadar Karanlık Üstüne Öyküler anlatırsa anlatsın, Zeki Demirkubuz umut kapısını hep açık bırakan bir yönetmendir bana göre. O karanlığa yolculuk yapmış bir Dostoyevski, saçmalığa karşın adaleti savunan bir Camus gibi anlatır hikayesini. Ama o ne Dostoyevski ne de Camus taklitçisi değildir. Fazlasıyla Zeki Demirkubuz'dur. İnsanlık durumunun sefaletini görmüş, vicdanıyla ve insanlık haliyle hesaplaşan bir iz sürücüdür. İz sürerken derin izler bırakır arkasında. İnsanın içindeki karanlığa yolculuk yapmaya cesaret edenler için. Karanlıktan çıkmanın tek yolu da budur belki, kendi karanlığıyla yüzleşmek.

İtiraf, karı-koca arasında klasik bir aldatma hikayesi gibi başlarken Demirkubuz temalarının ağır basmasıyla yine bir iç hesaplaşmaya dönüşür. Aldatan kimdir, aldatılan kim, bunların birbirine dünüştüğü aldatma üzerine bir oyundur perdede izlediğimiz. Kadın mıdır aldatan, yoksa arkadaşının ölümünün sorumluluğunu hisseden ve bunu vicdanında bir yük gibi taşıdığı için hep aldatılmayı bekleyen ve bir anlamda kendisini aldatması için kışkırtan koca mıdır? Bu bir tür cezalandırılma arzusundan mı kaynaklanır? Ölen arkadaşının ailesine yaptığı itiraf, vicdanını hafifletebilir mi? Ya da herşeyin sonunda karısına yaptığı teklif, yeni bir kapıyı açabilir mi? Yoksa hayatın tüm gizi ve anlamı, karısının karnında büyüttüğü doğacak bebekte mi gizlidir? Zeki Demirkubuz'un sineması, hayat hakkında yoğun bir biçimde sorular soran bir sinema. Zaten o da, "Yanıtları bilseydim, filmimde söylerdim" diyor. Demirkubuz, hazır yanıtlar ve reçeteler sunmadığı ölçüde kişisel arayışına seyirciyi ortak ediyor. Bunun için de sürprizlerden sonra gelen ucu açık sonları, bizi hayatın karmaşıklığı ile karşı karşıya bırakıyor. Demirkubuz'un bilincinden izlediğimiz hayatın çözülemeyen yumağı, sinemaya dönüşmesiyle bir anlam kazanıyor. Gezici Festival, Zeki Demirkubuz toplu gösterimiyle ve filmlerden sonra yönetmenle düzenlediği söyleşilerle, izleyenlerin Demirkubuz'un hayata ve sinemaya bakışını hissetmesini sağladı. Bağımsız ve kişisel bir sinemanın temsilcisi olan Demirkubuz'u ve sinemasını tanımak hiç kuşkusuz önemli bir kazanımdır.

Gezici Avrupa Film Festivali'nin sinema yolcuları, yine yollara düşmenizi ve bizim durağa uğramanızı bekliyoruz.

Şükran Yücel.  Altyazı. Aralık 2001.